Yeni yöntem ve malzemeleri denemekten korkmayan, tercihini multi disipliner bir yaklaşımla üretmekten yana yapan Şevket Arık’ın sanatsal kariyerine baktığımızda gerek üslup gerek teknik gerekse konu geçişlerini kolaylıkla görebiliyoruz. Sanat yapma eyleminin kavramsal çerçevede belli konulara ve uygulamalara karar vererek ilerlediğine inanan Arık, erken dönem resimlerinde atık nesneler, tekerlekli sandalyeler, hasta sedyeleri gibi konuları tercih ediyordu. Bu dönemde katmanlı ve yoğun bir pentürle, sanatçının boyayla yaptığı oyunlarla karşılaştık.
Kültürel olgunluk anlamında yaşadığımız eksiklik, toplumdaki sıra dışı karakterler, her şeyin tamamlayıcısı olan doğa, hepimizin hayali çemberleri, ekolojik yıkım, güç ve iktidar gibi farklı konulara temas eden yapıtlar ortaya koyan sanatçı, zengin, dinamik ve kışkırtıcı bir dile sahip. Resim geleneğinden kopmadan ilerleyen Arık’ın bir dönem baltalar, yapraklar gibi nesneler üzerinden minimal, sembolik anlatımlar da gerçekleştirdiğini görüyoruz. Bir süredir sosyal medya odaklı foto performanslar yapan, hemen hemen her gün bir fikir üzerinden iş üreten sanatçı, kağıt üzerine figüratif çalışmalarında ise ahlak sorunu, kadına şiddet, doğa ve insan ilişkilerini sorguluyor.
Yaygara güncel sanat inisiyatifinin kurucularından olan Şevket Arık, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı’ndan mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Resimde Prematüre Figürler” isimli teziyle yüksek lisansını; Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü’nde ise doktorasını tamamladı. (Kaynak: Abitus Sanat Projeleri)
Bu konulardan önemli bir tanesi olarak gerçekleştirdiğim “ARSIZLAR” serisidir. Toplumsal ahlakın olumsuz örneklerinin kahramanlaştırıldığı ve bu kahramanların karşıt değerlere katkısı üzerine kurgulanan bir ironi sergisi. Gündelik hayatın içerisinde dozajı yükselen ve sınırları çizilemeyen kötülük imgelerinin her geçen gün daha da çok artığını ve medyada yer aldığını görmekteyiz. “Bu da oldu” dedirten ve bir kabullenmenin ardından gelen etik şok sonrası, vicdan çınlamalarına maruz kalan insanların, vicdanında gelişen karşıt duyguların hassasiyeti anlamlılığını bulmakta zorlanmaktadır. Peki bu kahramanları var eden yapı, her şeyin en iyisini bildiğini savunan insanın, kendi doğası değil mi?
Zorunlu karşıtlığın koşulu olan kötülük kahramanları ve onların varlık sebebi olan iyilik ve iyi ahlak (erdem) sahibi duyarlı insanları, aynı oyunun içinde gören bir yolculuk. Yani iki tarafın insanları “arsızlar”
Asla kendi gerçeği ile yaşamayı düşünmediğimiz hayvan imajları, konforlu yaşam alanlarımızda gururla ruhumuzu okşayan medeniyetimizin başarısının temsili niteliğinde. Aynı zamanda kat ettiğimiz mesafenin de bir göstergesidir. Atalarımız tarafından temelinde din ve büyünün etkisiyle tasvir edilen yaban hayat imajları, artık etkisinden büyük ölçüde kurtulduğumuz korkuların romantik tasvirleridir. Yaban hayat, iyi ki evdeyim hissiyle karşımıza koyduğumuz, medeniyetin mücadelesinin bir sembolüne dönüşmektedir. Uygarlığın doğayı kontrol etme çabalarının sembolik göstergeleridir. İçgüdüsel olarak korkularımızın kaynağı olan vahşi doğaya karşı, konumumuz artık sarsılmaz niteliktedir.
Ne birebir içinde olduğum ne de sürekli gözlemlediğim bir doğanın içerisindeyim. Her şeye, kent koridorlarında dolaşıp duran, medeniyet postu giymiş sanallıkla bakıyorum. Aradığım her gerçeklik fikri, sadece kafamda kurguladığım kadar gerçek oluyor. Bağımlısı haline geldiğim sanallık, artık kendi doğam haline geldiği için, yaşadığım ve tükettiğim her şeye aynı sanal değeri biçiyorum. Seçtiğim bütün vahşi hayvan figürleri de aynı sanal dünyadan ulaştığım imajlardan ibaret. Ama onları dünyama bu şekilde de olsa kattığımda, içimdeki birçok şeyi harekete geçirdiklerini söyleyebilirim. Doğanın karakterine temas eden ve özünde neyin parçası olduğumuzu hatırlatan bir samimiyet inşa ettiğim söylenebilir.
Şimdi gözlerini kapat ve etrafına hayali bir çember çiz, sonra o çemberin dışına çıkmaya çalış” diye bir önermeden yola çıkarak belirlediği kavramsal temelde, günümüz insanının etrafında şekillenen yapay ve gerçek dairesel alanların sorgulamasını yapan bir yaklaşım belirlemiştir. Bütün sanat severleri sergiyi izlemeye davet ederiz.
Bireysel olarak hepimizin hayali bir çemberi vardır ve kişisel alanımızın sıradanlığına bir sınır oluşturur. Belki de bize ait olan özel alanı da belirlemiş oluruz böylece. Bir sanatçı için bu sınırlar muğlak da olsa belirlenebilen bir alandır ve onun çoklu kreatif pozisyonunu da istikrara kavuşturur. Hem dönüşün hem de değişim arzusu, tutarlılık hissi, bu alanın sınırları içinde realize olur. Böylece günümüzün çok kutuplu algılamaları ve heterojen tavırlarıyla ortaya konan çeşitlilik, temel bir zemine konumlandırabilir. Böylece çember sınır koyan bir yapı olmaktan çok, çapı sürekli büyüyen bir gerçekleşme zemini olarak tanımlanabilir.
O sınırın içine bir insan davet etmek ve herhangi bir noktasından algılamalar oluşturmasını beklemek, evren içinde evren olan bir konumu algılayabilmemizle eş değer sayılır. İşte bu noktada kişisel sınırlarının içine aldığın varlığa neler vadettiğin önemlidir. Senden olanı bilmek, sana ait olanı anlamak ve paylaşılanın kıymeti üzerinden onu örselemeden tekrar çemberinin dışına çıkmak gerekir. Tabi ki bu durum kaçınılmaz olarak müdahaleler de yaratır. Adına müdahale ya da etkileşim diyelim, sonuç olarak bu alanın öznesi, bu olaydan çapını büyüterek kendine daha geniş bir kapsam sağlar. Bütün bu masun süreçlerde çember yine kalır ve içinde ne olduğu ve sınırların nereye ulaşacağı, onu var eden öznenin hikayesine dönüşür.
Burada önerme olarak ortaya konan “çemberin içindesin” fikri iki evrede ele alınabilir. Birincisi mevcut durumda bir sanatçının var olduğu ve önerdiği zemini tanımlayan çemberin içine girme. İkincisi ise kendi sınırlarını sürekli sabitleyen kendine ait olan çember ile gezinme. Bu noktada kurgulanan ise sunulanın samimi ve dışadönük yapısında ortaya konanla temas edecek kadar iç içe geçme durumudur. Bu durum ister ötekinin alanı içinde olsun, isterse kendi alanın içinde olsun, sonuç olarak sürekli bir “çemberin içinde” olma durumu söz konusudur.