Deniz Pireci’nin işleri; seramiğin bir araç olarak içerdiği tüm anlamları tekrar keşfetmeyi, bunları daha da vurgulamayı kimi zaman da sade bir şekilde açığa çıkarmayı deniyor. Bir araç olarak porselenin kırılganlığa, zanaata, el emeği göz nuru olduğu kadar gizem ve görünmeyene işaret ettiği aşikar. Porselenin çağdaş sanat alanında kullanımı, onun bir malzeme olarak çağrıştırdığı bütün bu kavramları ister istemez kendi kapsama alanına alıyor. Pireci, malzemeye ve sanata yaklaşım biçimiyle birçok farklı akımın içine dahil olan işler üretiyor. Aynı zamanda görüntüler üzerindeki egemenliğimizi sorgulamakla kalmıyor, bunu bir süreliğine yitirmemiz için olanak yaratıyor. (Ayşegül Sönmez)
Sanat pratiğinde göç, yerellik, kimlik, kültürel farklılık ve toplumsal cinsiyet gibi konuları farklı açılardan ele alan Deniz Pireci, İstanbul doğumludur. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Ana Sanat Dalı’ndan mezun olmuştur. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Seramik-Cam Ana Sanat Dalı’nda Yüksek Lisansını tamamlamıştır ve 2006-2007 yıllarında Kocaeli Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmıştır. Halen çalışmalarını İstanbul’daki atölyesinde sürdürmektedir. Sanatçının çalışmalarından bazıları; Eczacıbaşı - VitrA Seramik Sanat Atölyesi, Kore Museum of KOCEF, Türkiye Seramik Federasyonu ve Taviloğlu, Özyeğin, Demirören, Tüyap, Ekav Vakfı gibi çeşitli kurum ve özel koleksiyonlarda yer almaktadır.
Porselenle çalışmak, kısaca cehennem ateşiyle cennet meyvesi yapmaktır. Farklı malzemelerin birlikteliğinden ortaya sonsuz bir şiir çıkmaktadır. Kendimi bildim bileli porselenle yoğuruldum, porselen beni ben onu şekillendirdik. Aramızdaki ilişki tarifsiz ve fırtınalı bir aşk gibi. Bu; insanı sıradan gerçekliğin ötesine taşıyan ve bir başka maddeye dönüşmesini sağlayan simyasal dönüşümün içinde olmaktır.
Bir ritüel gibi her birini tek tek elde yaptığım porselen parçalar, üretim süreciyle bir araya gelince, sürmekte olan bir hikayenin anlatımına katkıda bulunuyorlar. Bir bütün olarak sadece işaret etmekle kalmayıp, izleyeni de bu sürecin ve hepimiz için açmazı olan bir gerçekliğin parçası haline getiriyor. Böylece farklı toplumlarda belleklerde yer etmiş ortak imajları eleştirel bir bağlamda yeniden değerlendiriyor ve sembol diliyle günümüzü ve içinde bulunduğumuz çelişkili durumu sorgulayarak, geleceğe ilişkin kaygılarımı da açığa vuruyorum.
Birimlerle yaptığım düzenlemeler ve figürler; kendi geçmişim, belleğim ve toplumsal aidiyetimle ilgili ipuçları içeriyor. Sanatı gündelik hayatın içine çeken enstalasyonlarım ve heykellerimle; geçmişten günümüzü sorguluyorum ve zamana meydan okuyan bir malzeme olan porseleni, ölümsüzlüğe olan arzunun bir göstergesi olarak yorumluyorum.