Ben Bir Studio Sanatçısıyım
Sergileme alanımı yapıtlarıma göre uyarlarım. yapıtı mekana ait kılarım.
Kendimi bir yere ait hissetmem çok zordur. Alışmak için yalnızlığı tercih ederim.
Suça iç güdüsel bir yatkınlığım olduğu için insanlardan uzak durmayı ve yalnız çalışmayı tercih ederim. Ve enerjimi sadece resimlerime harcarım.
Çok az arkadaşım vardır. Sanatçı arkadaşım ise bu azlıkta en alt sıradadır.
Resimlerde kusur yaratmayı severim. Bunlar genelde çok dikkatli gözlerin algılayabileceği noktalardadır. Bazen de sert yani salt izlenemeyecek görselleri estetik hale getiririm. Yara serisi, nefs serisi gibi…
Hedonist zevklerimi sanırım sadece cinsel olarak bünyemde bulunduruyorum. Kendimden
geçmekten artık vazgeçmiş birisiyim. İnsanlar uyurken yürümeyi, eğlenirlerken uyumayı seçerim.
Konuştuğumda çok konuşurum. Kendimle konuşur gibi konuştuğumdan, dinleyen kişi parçaları birleştiremez.
Üretirken eğlenirim. İş bittiğinde ise çok sıkılırım.
Plastik(petrol ürünü) bir malzeme kullanırım. Yaşadığım yüzyılın karbon. Salınımı gibi.
Atölyemde kimsenin olmasını sevmem. Yanımda birisi varken hayatta çalışamam, kendimi kafeste maymun gibi hissederim. Ortak çalışmalarda bulunamam.
Kendimi bildim bileli melankoliğimdir. Melankoliden beslendiğimi artık kabul ediyorum. Kışın zevk aldığım melankoliden artık yazında zevk alıyorum.
Melankolinin kendimi anlama ve insanlardan uzaklaşmamı sağladığına inanıyorum. Artık acı değil mazoşist bir zevk aldığımı düşünüyorum.
Bunun dışında bu ekim ayında Likya yolunu yürümek için vücudumu zorlayacak her türlü sınavı kendime uyguluyorum. Susuzluk ve yorgunluğu görmezden gelmek.
Hüseyin Bahri Alptekin’in manifestosundan esinlendiğim için ruhuna El-boya…
YAPIT ÜZERİNE METİN
Christina Rossetti benim ilerleyen yaşlarımda keşfettiğim bir şair. 2022 senesinde Balıklı Rum hastanesinde alkol tedavisi gördüğüm zaman tanıştım şiirleri ile. Tam zamanıydı bence. Diazepem ilaç kullanıyordum. Yoksunluk giderici. Başlarda doz yüksek olduğu için rüzgarı hissediyordum. İşte o zamanda okumuştum hastanenin kocaman bahçesinde bu şiiri;
“Gören olmuş mu rüzgârı?
Ne sen gördün, ne de ben!
Ama yapraklar usulca kıpırdıyor,
Rüzgâr arkalarından geçerken…”
Usulca esen rüzgarı bir şiirler benimsemiştim. Şiiri sevmek zordur. Ben tek bu şiire vurulmuştum. Bünyemde diazepemler uçuşuyor. Hep sarhoş gibi yürüyorum ilk günler. Ama sarhoş değilim. “Nejat Bey ilaç saatiniz geldi!” Yaşlı bir huzur evi insanıyım gibi hissediyordum…
Fonunda ilaçlar, kapsüller bu yüzden var bu resmin. Spreyle “sığdığı kadar” yazdım şiirin ilk kısmını. Diazepam alınca ölçmüyorsun mesafeleri ve sözleri. Sadece aklına geleni söylüyorsun. Tıpkı “sarhoşlar yalan söyleyemez” gib.
Şiirin manifestosu oldu benim için Christina. Çağında agresif olamamış bir duruşun “rüzgar” ını ifade etmek için bir duvar gibi gördüm tuvali.
Rosettiye saygılarımla